TEKLİF YAZILARI / MEHMET
UÇAR
(mehmetucarcem@hotmail.com)
SURİYE SINIRIMIZDA NE Mİ OLUYOR?
Ramazan Bayramının
hemen sonrası Suriye sınırımızda oldukça hareketli günler yaşıyoruz. Peki, Suruç'ta düzenlenen ve otuz bir
vatandaşımızın vefatına neden olan bombalı eylemle yeni bir boyut kazanan son gelişmeleri
nasıl okumalıyız? Sağlıkta olduğu gibi eksik teşhis kısmi tedavi
sağlayacağından eğer bu olup bitenleri doğru analiz edemezsek nur topu gibi
yeni bir komşu devletçiğin daha bilerek ya da bilmeyerek kendi ellerimizle
oluşturulduğuna şahit olacağız. İlgililer neler olup bittiğini ya tam anlamakta
zorlanıyor ya da anlayan kimileri de anlamak istemiyor. Hatta bazıları, cereyan
eden bu elim hadiselerin toplumun geniş kesimlerince anlaşılmasını kendi gelecekleri
için tehlikeli buluyor da olabilir. Bu köşenin takipçileri hatırlayacaklardır
ki perşembenin gelişini değil çarşambadan, salıdan ve pazartesiden haber
verdiğimizde iktidara yaranma heveslisi kimi ithal ve sözde bürokratlarca
yazılarımız vesilesiyle hakkımızda soruşturma açılmış; bu soruşturmalarda
öngörülerimizin yanlışlığına ait herhangi bir delil bulunamamıştı. Şimdi ise
söz konusu gelişmeler işaret ettiğimiz tehlikelerin birebir yaşanmasından başkaca
bir şey değil.
Güney sınırımızda neler mi oluyor? Lafı hiç
eğip bükmeden söyleyelim; Irak'tan sonra Suriye de parçalanıyor ve ikinci bir
Kürt devletçiği kuruluyor. Türkiye'nin güneyi ile Araplar arasındaki sınır
ortadan kaldırılıyor ve adeta çepeçevre kuşatılıyoruz. Doksanlı yıllarda
Irak'ta 'bir koyup üç almak' gibi
bir söylemle neleri kaybettiğimiz ve ulusal kırmızı çizgilerimizin
turunculaştığı ortadayken bugün aynı durum Suriye'de yaşanıyor ve tılsımlı Büyük
Ortadoğu Projesi adım adım hayata geçiriliyor. Üstelik başından beri kimi yetkililerimiz
şimdi yüksek perdenden seslendirilmese de nihai aşamada İsrail'in geleceğini garantilemeyi amaçlayan BOP'u sahiplenir bir
söylem ve eylemle meseleye yaklaşmışlardı. Baktığımızda doğu sınırlarımız Orta
Asya Türkleri ile rabıtamızı engellemek için Ermenistan ve İran ile güney
sınırımız da zengin yeraltı kaynaklarına sahip Arap coğrafyası ile doğrudan bağımızı
tamamen koparmak için Kürt devletçikleriyle çevrelenirken bizim yaptığımız günü
kurtarmaya yönelik nafile hamlelerden ibaret gibi gözüküyor.
Bölgede İran,
Irak'ın parçalanmasında ABD ve batılı ortaklarıyla işbirliği yapıp Bağdat
merkezli bir Şii devletçiği kendisine eklemledi. Yani İran ve Batılı işgal
güçleri Irak'ta kazanan taraftayken biz başta ticaret olmak üzere her bakımdan
kaybedenler safındaydık. Aynı film bu defada Suriye'de icra ediliyor ve
üzülerek ifade edelim ki kazananlar ve kaybedenlerin konumlarında özü
itibarıyla herhangi bir değişiklik gözükmüyor. İran açık bir şekilde Esad ve
örtülü anlaşmalarla PYD üzerinden Akdeniz'e uzanmaya çalışıyor ve bunu da
başarmaya artık çok yakın. ABD ve batılı işgalciler ise bir yandan İsrail'in
geleceği ve bunu sağlamaya yardımcı olacak Kürt devleti kurulması, diğer yandan
petrol ve boru hatlarının güvenliğinden başkaca bir gaye için burada
olmadıklarından ölenlerin sayısı, göçe zorlananların durumu ve yaşanan insani
dramlarla bize aferin demenin dışında fazlaca ilgilenmiyorlar. Öyle anlaşılıyor
ki biz üst aklın amaçlarını tam olarak anladığımızda ülkece atacak fazla
adımımız kalmamıştı. O yüzden sadece iç politikayı etkilemeye yönelik mesajlar
vermeyi amaçlayan IŞİD ve PKK mevzilerini havadan bombalamayla sınırlı kalacak
girişimlerden başkaca yapabildiğimiz bir şey yok. Oysa bu cılız adımlar için
dahi çok geç kalındı ve bunun için sivil ve güvenlik görevlisi elli civarında
insanımızın kaybı beklenmemeliydi.
İki
terör örgütünden birini tercih etmeye zorlanan Türkiye, bu kuşatmayı yaracak
güçtedir; ama nasıl başarabilir sorusuna cevap teşkil edecek seçenekler
günbegün azalmaktadır. Zira içeride üretilmiş yeterince düşmana sahip olan
ülkemiz, dışarıdaki bu düşmanlarıyla aynı anda nasıl baş edecektir; doğrusu bu,
içte ve dışta politika değiştirmeden hayata geçirilebilecek bir süreç değildir.
Kuşku yok ki batılı işgal güçleri, bazen Türkiye'ye bazen İran'a bazen Esad'a bazen
IŞİD'e bazen de isim değiştirmiş PKK olan PYD'ye arka çıkarak tarihi
hedeflerine ulaşmayı hesaplamaktadırlar. Sorun
ise bizim bu çok yönlü ilişkileri ve hamleleri savuşturacak bir yüksek öngörümüzün
olup olmadığıdır. Yani düğümü çözmek için neler olup bittiğini ve kimin
kiminle ne zaman hangi ilişkiler içinde olduğunu görebiliyor muyuz? Maalesef ki,
hayır!...
Ortadoğu, zengin yer altı kaynakları var
olduğu müddetçe platonik barış şarkıları besteleyerek yaşanamayacak kadar zor
bir coğrafyadır. Bu durum bize, askeri seçenekleri ve istihbarat
çalışmalarını da merkeze alan ve 5, 10, 20, 50 ve 100 yıllık planlar dahilinde
adımlar atmayı zorunlu kılıyor. Yaşıtlarımın günübirlik kaygılarla zamanını
değerlendirdiği gençlik yıllarımda eserleri, makaleleri, ve cümleleri arasında
enerjisini tüketen birisi olarak yetkililerimize Prof. Dr. merhum Mahir
KAYNAK'ın kitaplarını bir kez daha okumalarını teklif ediyorum. Hangisini
diyenlere, sıkı bir liste verebilirim: Dünya'da
Yeni Dönem, Bugünü Dünden Okumak, Büyük
Ortadoğu Projesi, Yeni Dünya Düzeni, Yeni
Ortadoğu Haritası, Dönemeç&AKP'li Yıllar, İstihbarat ve Terör Oyunları, Geleceğin Türkiye'si, Derin PKK, Maskeli Balo, Sil Baştan, Sonuçlardan Sebeplere, Savaşın Eşiğinde Ortadoğu, Örtülü
Operasyonlar, Komplo Yok, Devriye, Komplo Teorileri, Para İmparatorluğu, Terör ve Türkiye, Başımıza Çuval
Geçirenler ve Sistemi Yeniden Kurgulamak...
Yetmez mi?