TEKLİF YAZILARI / MEHMET
UÇAR
(mehmetucarcem@hotmail.com)
ÇEMBER DARALIRKEN
Adalet
ve Kalkınma Partisi tek başına uzun dönem, 13
yıl gibi, iktidarda kalmayı başaran bir parti oldu. Hafızamız bizi
yanıltmıyorsa cumhuriyet hükümetleri içinde tek başına iktidarı bu kadar uzun
süren bir başka siyasi parti olmadı. Ancak 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde
400 milletvekili beklerken daha evvel kendisine ANAYASA'yı değiştirecek sayıda
vekil veren millet, bu kez 258 ile yetinmesini söyledi. Peki bunun nedenlerini
irdelediğimizde bazı akiller gibi 'milletin
nankör olduğunu ve ırgatlığı tercih ettiğini' söyleyerek reel bir
değerlendirme yapmış sayılır mıyız? Kafasını kuma gömmek istemeyenler için: "Hayır!"
Örneğin eğitim meselesi, bu seçimde ne gibi kayıplara ve nedenlere
yol açmıştır diye düşünülmesi gerekmez mi? Siz on üç yıl iktidar olacaksınız ve
eğitimde bir sistem inşa edemeyeceksiniz; bunun makul ve vicdani bir izahı
olabilir mi? Ben insafsız bir bakışla karşımızda tüm politikalarında başarısız
olan bir parti var diyenlerden değilim; fakat eğitim gibi memleketin en önemli
meselesine kalıcı ve sistemsel çözümler üretemedikten sonra neyleyim otoyolları,
havalimanlarını ve dahi şaşaalı sarayları...
"İstikrar" kelimesini
ağzından düşürmeyen bir siyasi hareketin iktidarında MEB'de kaç bakanla, kaç
bürokratla, kaç il müdürü, kaç il müdür yardımcısı, kaç ilçe müdürü, kaç şube
müdürü, kaç okul müdürü, kaç okul müdür yardımcısı ile çalıştığına baktığınızda
sistem kuramamanın gelecek üzerindeki maliyetini ve milletin son seçimdeki
kararının sebeplerini gerçekçi bir şekilde analiz etme imkanına kavuşursunuz.
Her gelen bakan, sağlıklı bir şekilde kurulmuş bir eğitim sisteminin aksayan
yönlerini ıslah etmenin ve atıl anlayışı değiştirmenin yerine insanlarla
oynamayı bu denli merkeze aldığında günün sonunda arpa boyu yol gidemediğinizi
fark edemeseniz bile millet bunu size nazikçe hatırlatıverir. Acıdır ki; eğitimde
geleceğin öngörülerek tüm tarafları rahatlatacak bir sistemin kurulması ve
yürütülmesi sağlanamayınca diğer sahalardaki başarılar da kalıcı hale gelemez. Nitekim gelmediği de vatandaşların
mesajıyla ortada...
Herkesin
koalisyon hesaplarına odaklandığı bu günlerde AYM'nin MEB'deki kimi
düzenlemeleri de ihtiva eden bazı hukuk ve insaf dışı yasaları iptal etmesi,
eğitimdeki hukuksuzluklar çemberinin daraldığını gösteren ve biraz olsun umutları
arttıran bir gelişme oldu. 'Peki şimdi
ne yapılmalı?' sorusunu, AKP Genel Başkanı Sayın Mehmet Ali ŞAHİN
yanıtlamış ve doğru reçeteyi de sunmuş. Şahsen benim de ilk önerim, devlet
olmanın temel ilkesinin hukuk olduğunun kavranılması ve kendisini dindar
gösterme gayreti içine girenlerin "şeriat"
kelimesinin anlamlarını bir lügatten bakarak öğrenmeleri şeklinde olacaktır. Mesela, Şemsettin SAMİ'nin Kamus-i Türki'sinden...
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, Şanlıurfa'da
partisinin İl Başkanlığı ile Büyükşehir Belediyesi tarafından Rabia Meydanı'nda
düzenlenen iftar yemeğine katılmış. İftara davet edilen ancak koalisyon
görüşmeleri nedeniyle programa katılmayan Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU'nun yerine
Şanlıurfa'ya gelen Mehmet Ali Şahin, yemek öncesinde yaptığı konuşmada
partisinin seçimlerde aldığı sonucu değerlendirdiklerini söylemiş. Seçmenin
verdiği mesajı iyi aldıklarını belirten Şahin, "2011 seçimlerde bize oy verip 2015 seçimlerinde oy vermeyen
milletimizin gönlünü alacağız. Biz yola çıkarken 'Devlet adına millet nezdinde
siyaset yapmak için yola çıkan bir parti değiliz' dedik. Bilakis millet adına
devlet nezdinde siyasete talip olduğumuzu söyledik. Ama zaman içinde devletin
politikalarını sezmiş olmalı ki millet, bize 7 Haziran'da uyarıda bulundu. Biz kuruluş gayemize, yola çıkarken
söylediklerimize yeniden dönerek, fabrika ayarlarına yeniden dönerek inşallah
ilk seçimlerde yeniden tek başımıza iktidarı yakalayacağız" demiş. İyi
güzel de; ama bu iş Sakarya'da yaşandığı gibi Ramazan ayında üzerinde 'Allah' isminin yazılı olduğu pidelerle
donatılan bir masada iftar açmakla/açanlarla olmaz ki....
Sayın Genel
Başkan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN partisinde yalnız değil; Adalet eski Bakanı
Sadullah ERGİN'in, Bilim ve Sanayi eski Bakanı Nihat ERGÜN'ün dahası 11.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL'ün basına yansıyan açıklamalarına baktığımızda
pekala, tespitlerimizde yanılmadığımızı gösteren emarelerle karşılaşmak mümkün.
Eğer istersek daha bir çok örneğini verebileceğimiz özeleştiri davetlerini hain,
paralel damgasıyla yaftalamaktan başka çıkar yol bulamazsak ihtimal ki aynaya
baktığımızda aynı ifrat değerlendirmeleri karşımızda duran suretimize yapmakta da
bir beis göremeyiz. Özeleştiri ihtiyacını dile getirenler araba devrilince yol
gösterenlerden görülmeyip de onların bu minvaldeki tespitleri salim bir kafayla
değerlendirilirse AKP de ülkemiz de rahat bir nefes alacaktır.
Kim
bilir belki de yazdıklarına bakılınca aynı merkezden yönetildikleri izlenimi
veren bazı kalemlerin söylemlerinin aksine kurulacak koalisyon hükümeti başta
hukuk, eğitim, adalet ve dış politika olmak üzere yaşanan acı tecrübelerin
telafisi için bir ilk adım olabilir. İlk defa, annesinin tüm ısrarcı karşı koymalarına
rağmen çocukluğundan bu yana kaliteli bir hukukçu olmayı kendisine hedef koyan
büyük kızımın ağzından işittiğim bir cümleyle yazımızı bitirelim: "Adaletin bir ayağı topaldır; geç gelir, ama
mutlaka gelir..."