KANTARIN TOPUZU!
Değerli okurlar, 'kantarın topuzunu' kaçırmak deyimi bizim kültürümüzde sıkça kullanılan bir deyimdir. Bu deyim benim zihnime ilk defa rahmetli Özal'ın kullanımıyla yerleşmiştir. Özellikle çok abartılı bir durum ya da olay karşısında kullanılan bir deyimdir.
Hatırlayanlar bilir, 1989 Yerel Seçimlerinde ANAVATAN PARTİSİ, yanlış hatırlamıyorsam 1984 yılında aldığı %45 oy oranı,1989 yerel seçiminde %21 seviyesine düşmüştü.Rahmetli Özal 1989 Yerel Seçimlerdeki büyük yenilgi sonrası açıklama yapmış ve Demişti ki, " Millet bizi uyarmak istedi, ancak kantarın topuzunu biraz fazla kaçırdı."
Bu deyimin neden aklıma geldiğini herhalde tahmin edersiniz. Ülkemiz yeni bir seçim geçirdi. 7 Haziran da yapılan seçimler. Öncelikle seçim sonuçları Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun.
Seçimler, nasıl ki bir demokratik yarış ise, çıkan sonuçlara da saygı duymak demokrasinin gereği olsa gerek. Kimsenin yüzünü ekşitmeye, bu da olur mu demeye hakkı yok.
Ak Parti, bundan önceki girdiği bütün seçimleri kazanarak tek başına iktidar olmayı başardı. Üç Genel ve üç de Yerel olmak üzere toplam altı seçimi kazanmak ve bunun yanında iki referandum ve bir de Cumhurbaşkanlığı seçiminden başarıyla çıkmak bir siyasi parti ve onun kurucuları açısından çok büyük başarı olsa gerek. Zira bizim çok partili siyasi hayatımıza baktığımız zaman, 1950 ile 1960 Menderesli yıllar, 1965 ile 1969 arası Demirelli yıllar ile 1983 ve 1989 arası Özallı yıllar hariç bu ülke hep koalisyonlarla yönetildi ve hakikaten koalisyonlu yıllarda Milletçe çok büyük bedeller ödendi. Öyle büyük bedeller ki, akıllara ziyan.
1999 ile 2002 yılları arasındaki fetret devrinden sonra Ak Parti hükümetleri iktidara geldi. Refah Partisinin yenilikçi kanadı Erbakan ile ters düşüp yeni bir parti kurdular ve girdikleri ilk Genel Seçimlerde tek başına iktidara geldiler. Acaba Ak Parti'nin kurucuları, partilerini kuruluş aşamasında iken , tek başına iktidar olmayı bekliyorlar mı idi? Ben de bu sorunun cevabını merak edenlerdenim.
Ak Parti'nin kurulması, Sayın Erdoğan'ın hapse girmesi, siyasi yasaklılık süreci, sonrasında siyasi yasağının kaldırılması, Siirt'ten milletvekili seçilip Ak Parti'nin başına geçmesi hep manidar bulunan gelişmelerdir.
Büyük devlet ve ulus bilinci zayıflamış ya da körelmiş, aynı zamanda tarih şuurundan da yoksun, beyinleri iğdiş edilmiş tipler, Sayın Erdoğan ve Ak Parti'nin yükselişine hep şüphe ile baktılar: Nasıl olur? ABD'den izin almadan bu topraklarda adım bile atamayız. Bu topraklarda ne yapılırsa ancak ABD'nin güdümünde ya da izin verdiği ölçüde yapılabilirdi. Eh aslında çok ta haksız sayılmazdı bu düşüncede olanlar. Çünkü bu topraklar üzerinde özellikle son Yüzyılda Batı menşeli o kadar çok operasyonlar yapıldı ki! Özellikle kültürel operasyonlar.
Sayın Erdoğan ve Sayın Gül başta olmak üzere , Ak Parti kurucuları iktidarları boyunca o kadar önemli ve büyük hizmetlere imza attılar ki, hangi birini sayalım. Başta alt yapı hizmetleri, duble yollar, kara ve hava ulaşımı, sağlıkta yapılan müthiş devrim, hak ve özgürlükler alanındaki ilerlemeler, enflasyonla mücadelede gelinen nokta, kendi tankını, uçağını, helikopterini yapma noktasındaki başarılar.
Ak Parti itilmiş ve hor görülmüş Anadolu insanını sisteme dahil etti. Onlar da Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı oldukları bilincine vardı. Üniversitelerdeki çağdışı ve utanç kaynağı başörtüsü meselesini çözdü.
Ak Parti iktidarlarının bu ülke adına yaptığı o kadar büyük hizmetler var ki, bunları tek tek saymak çok fazla zamanımızı alır. Bize göre yapılan bunca hizmetlerin yanında biri var ki esas bu millete yapılan en büyük hizmet odur: Bu millete büyük millet olduğu şuurunu aşıladı. İsrail Devlet Başkanı'na wan minut diyerek İslam dünyasını ayağa kaldırdı. Herhalde İkinci Abdülhamit'ten sonra İslam Dünyasında Sayın Erdoğan kadar sevilen bir lider gelmemiştir.
Sayın Erdoğan ve Ak Parti'nin akıbetini esas belirleyecek olan husus, ekonomik ve siyasal açıdan tam bağımsız bir Türkiye peşinde koşup koşmama hususları idi. Evet gerek nükleer santraller, gerek ulusal savunma sanayimizi kurmak istememiz, hele hele IMF' ye borcumuzu ödeyerek ekonomik bağımsızlığımızı elde etmeye çalışmamız Batı'yı fena rahatsız etmişti.
Batıya göre Sayın Erdoğan kendi başına buyruk hareket etmeye başlamıştı. Batı'yı bir endişe sardı:Acaba Türkiye'yi elden kaçırıyor muyuz? Çünkü onlara göre Türkiye, yıllarca sağdıkları verimli bir inekti ve böyle bir ineği kaçırmak istemezdi hiç kimse.
Nitekim, The Guardian Gazetesi, 31 Mayıs tarihli Sayın Erdoğan'ı konu olan yazısında " Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslüman'ların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez" görüşüne yer vermiştir. Evet Batı'nın zihin arka planı bu cümlede gizli aslında. Kendi haline Türkiye'yi bırakmamak.
Bizim bir çoğunu bilmediğimiz, ama kısmen bazılarını bildiğimiz kadarıyla aslında Türkiye ile Batı arasında çok büyük bir çekişme var.Buna aslında gizli bir savaş ta denebilir. Bir yanında Batı'nın kendisine çizdiği sınırları ve zincirleri kırmaya çalışan Türkiye, diğer taraftan elinden Türkiye'yi kaçırmak istemeyen Batı. Bunun nasıl bir güç çatışması olduğu, eğer dünyanın Ömrü varsa ve Türkiye kendine biçilen elbiseyi yırtabilirse o zaman göreceğiz.
Diyaliz hastalarına getirdiği kolaylıklar, engelliler, yaşlılar için bakım ücretleri, tüneller, havayolu, karayolu hizmetleri ve daha niceleri. Peki neden Ak Parti oy oranını düşürdü?
Gerçekten Ak partiye seçmen uyarı verirken kantarın topuzun kaçırdı mı Özal'ın tabiriyle. Halka huzur mu battı da böyle bir sonuç ortaya çıktı acaba?
Ak Parti çok büyük icraatlara, hizmetlere imza attı; bunu inkar etmek insafsızlık olur elbette. Ancak Ak Parti bunca yapılan yatırımlara rağmen neden oy kaybına uğradı? Doğuya yapılan yatırımlar: Bir zamanlar hayal bile etmenin lüks olduğu, Hakkari Hava alanı. Bir zamanlar at üstünde, insan sırtında hasta taşınırken , hava ambulanslarıyla hastaların taşındığı Ak parti dönemi. Peki gerçekten bu millet nankör mü?
Sahi,Ak Parti nerede hata yaptı, Sayın Erdoğan'ın meydanlara inmesi oy kaybına sebebiyet verdi mi? Yoksa Sayın Erdoğan inmeseydi daha fazla oy kaybına mı uğrardı? Parti teşkilatları çalışmadı mı, her şey üst kadrolardan mı beklendi? Üç döneme takılan isimler yeterince gayret gösterdi mi?
Genel Merkez,' biz kimi milletvekili adayı' göstersek parti tabanı oy verir yanlışına düştü mü? Milletvekili adayları belirlemede hatalar yapıldı mı? Vekil adayı belirlemede objektif kriterler, teşkilattan gelme, emeğe itibar , tabanla uyumlu vb kriterler dikkate alındı mı?
Gerçekten seçmen "kantarın topuzunu " kaçırdı mı? Sayın Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması , oyların düşüşünde etkili oldu mu? Erdoğan sonrası , Sayın Davutoğlu partiyi bir arada tutabilecek mi ?
Peki,bu seçimde seçmen icraatlara mı, yoksa ideolojilere mi oy verdi? Onca vaatlerine rağmen CHP neden yerinde saydı? neden HDP oy sıçraması yaptı? gerçek oyu mudur bu seçimde HDP nin aldığı oy?
Muğla'da Ak parti neden yaklaşık 24 bin civarında oy kaybına uğradı? Suçlu kim? bir kurtarıcı gözüyle bakılan ve aynı zamanda STK ve kamuoyundan birinci çıkan Sayın Özyer neden sandıklara takılı kaldı? Suçlu Muğla İl teşkilatı mı yoksa, halk vekil sıralamasını beğenmedi mi? Muğla'daki mağlubiyetin tek mi suçlusu var yoksa sistemde mi hata?
Neden Muğla her geçen gün kan kaybetmekte? Genel Merkezi kim ya da kimler yanılttı? Suçlu bir dönem mi yoksa bir zihniyet mi? Yoksa şahıslar mı?
Muğla'yı adım adım CHP'lileştiren AKP'liler kimler, bunu nasıl başardılar, gücü nereden almaktalar? kim kiminle iş çevirmekte?
Ak Partiyi dışarıdan yıkamayacağını anlayan bir zihni yapı içeriye mi sızdı? Ak parti de güç sarhoşluğu mu var? Ak parti farklı seslere kulak mı tıkadı?
Kamuoyunda akçeli işlerle ilgili seçmenin kafası karışık mı? Böyle bir algı mı oluşturuldu? İhale takipçileri partiye zarar mı verdiler yada vermeye başladılar?
Ak parti kuruluş felsefesinden uzaklaşmaya mı başladı ya da öyle bir algı mı oluşmaya başladı seçmen tabanında?
İdealist ve erdemli insanların özellikle partinin taşra kadrolarında bir yerlere gelmesi hep engellendi mi?
Değerli okurlar yukarıda buna ve buna benzer yukarıda saydığımız soruları gelecek hafta cevaplamaya çalışacağız. Amacımız objektif bir şekilde seçim sonuçlarını değerlendirmek.
Ben bir köşe yazarıyım; ama aynı zamanda Ak Partiliyim.Amacım namuslu bir yazar ve düşünce insanı olarak, hem ülkeme hem de partime katkı da bulunmaktır.
Sağlıcakla kalın.
Av. Ramazan YILDIRIM