TABİAT KENDİNİ YENİLEDİ YA İNSANLIK?
Evet, tabiatın sonbahar ile başlayan soluk ve cansızlığı, kış aylarında zirve yapar. Sonbaharda başlayan yaprakların sararması ve sonrasında ise dökülmesi aslında yeni bir hayata merhaba demenin bir adımıdır.
İnsanoğlunun ekseriyetinin hükmü "gözüyle gördüğü" kadardır. Doğru ya da yanlışa gördüklerimize göre hüküm verir ve ona göre tavır alırız.
Eskiler gönül gözüyle görenlere imrenirlermiş. Onun için diyorlar ki," şimdiki insanların dışı düzgün, derli toplu ama içleri dağınık, eskilerin ise dış görünüşleri dağınık ama içleri düzgündü".
Eskiler boşuna dememişlerdir: " Insanın aklı gözündedir" diye. Biri bakar ve der, " yaprağın dökülmesi, tabiatın yenilenmesidir, tabiat kendini yeniliyor". Diğeri bakar ve der, " hazan mevsimi, tabiat sarardı ve öldü".
Neyi nasıl gördüğümüz , nasıl baktığınıza bağlı biraz da. Eğer mutlak anlamda kötüyü görmeye odaklanmışsak, baktığımız ve gördüğümüz hiçbir şeyde iyiyi görmemiz mümkün değildir.
Her birimizin etrafında bir kez de olsa, hep hayatın kötü yanlarını gören ve aynı zamanda dünyanın en şanssız insanı olduğu vehmine kapılan ve bu yüzden de hep kötülüklerin kendisini bulduğunu zanneden insanlar olmuştur.
Gerçekten de ne kadar samimi olursak olalım,bu tür insanlar an gelir çekilmez olurlar. Kendi hayatlarını zihin dünyalarında oluşturdukları olumsuz düşüncelerle mahvettikleri gibi, etraflarını da bu olumsuz düşüncelerle zehirlerler.
Evet değerli okurlar, siz siz olun, hayata hep kötü yönünden bakan bu tür insanlardan uzak durun.
Bir ahbap anlatmıştı, cahil sofu bir hoca kıyamet kopacak diye habire cemaata anlatır, onlara Dünya'ya meyil etmemelerini söylermiş. Ahbabın babası da "nasıl olsa kıyamet kopacak, kopması da yakın, o halde bir şey yapmamayım" diye bir ağaç fidanı bile dikmeyi ötelemiş. Aradan nerede ise 50 yıl geçer ancak kıyamet bir türlü kopmaz. Bu arada komşularının diktiği ağaçlar çoktan meyve vermeye başlamış koca koca meyve ağaçları olduğu gibi, komşular için de önemli bir gelir kaynağı olmuştur. Ahbabın babasının aklı başına gelir ve der ki, " biz kıyamet kopacak diye bir ağaç bile gitmedik ve elli yıl geçti, hala kopmadı, komşuların diktiği meyve ağaçları ise onları zengin etti" der.
Cahil sofu hoca eğer, " Kıyametin kopmasına bir saat kaldığını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin" hadisi şerifinden haberdar olsa idi elbette insanları ümitsizliğe sevk etmezdi.
Evet, acımasız kış şartlarını, soğuğu, donu, fırtınayı, rüzgarı geride bırakan tabiat kendini yeniledi. Yenilenen tabiat envai çeşit bitki örtüsü ile dünyamıza ve insanlığa kendini sundu. Açan çiçekler, güller, çeşit çeşit bitkiler hem gönlümüze hem de gözümüze bir bayram yaşatmakta. Arılar,envai çeşit çiçeklerden bitki özlerini toplayıp bal yaparak insanlığın istifadesine sunmakta.
Peki biz insanoğlu ne alemdeyiz acaba? Evet, dibimizde, komşumuzda bir insanlık dramı yaşanmakta, insanlar katledilmekte, aç ve susuz bırakılmakta. Çocuklar, anneler, ihtiyarlar çaresiz.
Dünyanın gözü önünde insanlar, bir hayvana yapılmayacak muameleden daha aşağı muamele ile istif istif en pespaye gemilere bindirilip sonra da Akdeniz'in sularında, Ege Deniz'inde katlediliyor.
Peki bir kuşa, bir hayvana duyarlı olduğunu iddia eden Batı ve sözümona Batı Uygarlığı ne alemde?
Merhum Akif'in dediği gibi Batı " Tek dişi kalmış canavar". Genel şekliyle İnsanlığa bıraktığı hiçbir erdemli düşünce ve davranış yok.
İnsanlık, insanlığı en acımasız şekliyle, Filistinde, Suriye'de, Yemende, Mısır'da, Afganistan'da, Irak'ta ve dünyanın değişik yerlerinde boğazlamakta. Hangi Çağda? Adı medeni olan bir Çağda ve medeni milletlerin çağında.
Oluk oluk kan akmakta. Peki niçin? Büyük abilerimizin planlarının insan kanı üzerinden biraz daha olgunlaşması için.
Velhasıl tabiat kendini yeniledi ve küllerinden tekrar doğdu, her bahar mevsiminde olduğu gibi. Birde vahşi insan yaz aylarında o güzelim Ormanları yakmasa.
Evet tabiat kendini yeniledi ve yeşerdi, pencereme konan serçe, telefon telinde öten kırlangıç, çatıdaki kumru anlamadığım ama rahatsız olmadığım bir ses çıkararak sanki Bahar'ı müjdelemekteler.
Evet kuşlar ötüyor, her kuş kendi dilince merhaba diyor bahara. Kim bilir bel ki uzak diyarlardan hangi haberleri getirdi Göçmen kuşlar? Ah onların dilinden bir anlayabilsem. Ama en azından onların ötüşü, uçuşu ürkütmüyor beni.
Kuşlar televizyon Kanalları gibi değil. Her haberde bir insan boğazlandığı, her dizide bir insanın kafasına silah doğrultulduğu gibi korku vermiyor kuşlar insana.
Peki, eski soyadı KARABULUT, yeni soyadı KILIÇDAROĞLU OLAN CHP'nin genel başkanı ne diyor, " İktidara geldiğimizde ülkemizdeki Suriyelileri geri göndereceğiz".
Velhasıl insanlık barbarlık merdivenlerini "medeniyet kisvesine bürünerek" hızla çıkarken Tabiat yine bir bahar mevsiminde kendini yeniledi ve rengarenk oldu.
Evet, insanın insana bakışını kontrol etmesinde ve değiştirmesinde insanlık için büyük fayda vardır ve elzemdir hem de öyle elzemdir ki " Ölü bir Köpeğin kokusundan ziyade onun dişlerindeki güzelliğe odaklanan, Peygamberin ( S. A) bakışını rehber edinerek.
Hani peygamberimiz( S.A) ashabıyla yolda yürürken bir köpek ölüsüne rastlarlar, ashab kokudan rahatsız olup burunlarını elleri ile kaparlar, fakat "Rahmet Peygamberi, köpek leşinde bile güzellik arar ve bulur. Buyurur ki, " Köpeğin dişleri ne güzel".
Hoşçakalın değerli okurlar.
Av. Ramazan YILDIRIM