|
|
|
|
KARANLIK BİR TÜNELE AÇILAN KAPI, 17 NİSAN 1993! |
|
|
Tarih : 21.04.2015 - 01:11:25 |
|
Değerli okurlar, Facebook hesabımdan, bu haftaki yazımın konusunun Rahmetli Özal'ın ölümünün 22. Yılı nedeniyle, onun hayatı ile ilgili olacağını belirtmiştim. |
|
|
KARANLIK BİR TÜNELE AÇILAN KAPI, 17 NİSAN 1993!
Değerli okurlar, Facebook hesabımdan, bu haftaki yazımın konusunun Rahmetli Özal'ın ölümünün 22. Yılı nedeniyle, onun hayatı ile ilgili olacağını belirtmiştim.
Tarihe geçen ve aynı zamanda hayatlarıyla ve yaptıklarıyla ülkelerin ve dünyanın gidişatını değiştiren insanlar hakkında yazı yazmak, hem çok kolay ve hem de bir kadar da zordur. Kolaydır, zira o tür şahsiyetlerin hakkında onca yazı ve belge bulma sıkıntısı çekmezsiniz. Bir sürü sevenleri olduğu gibi, bir o kadar da sevmeyenleri vardır. Velhasıl lehinde ve aleyhinde bir çok görüş ve düşünce beyan edildiğinden malzeme sıkıntısı çekmezsiniz.
Önemli olan, bu tür şahsiyetler hakkında yazı kaleme alırken hem objektif kalabilmek ve hem de sağlıklı bilgi aktarımında bulunabilmektir. Kısaca okuyucuyu doğru bilgilendirmek en önemli unsurdur.
Şunu peşinen söylemeliyim ki, ben bir Özal uzmanı değilim, yani Rahmetli Özal'ın hayatını çok iyi incelemiş ve zamanında yaptıkları ya da yapamadıklarını, en önemlisi de zihninde nasıl bir Türkiye tasavvuru vardı, kendisinden dinlemiş değilim. Bu konuları merak edenler en iyisi Mehmet Barlas ya da Cengiz Çandara müracaat etmelidirler.
Rahmetli Özal'ın 22. Ölüm yıldönümü olması nedeniyle şöyle bir gazetelere baktım; birçoğu ya hiç bahsetmemiş, bahsedenler de sıradan bir haber gibi geçiştirmişti sanki.
Evet neden rahmetli Özal'dan bahsetme gereği duydum ki? Öncelikle, Demokrat kökenli bir aileden gelmemiz nedeniyle ilkokul yıllarımda Sayın Demirel'in konuşulduğu ortamlarda ve rahmetli Menderes'in dönemi ve idam ediliş hikayeleri ile çocukluğumuz geçti.
Hele hele ihtiyar ve yaşlı amcalardan Milli Şef İnönü dönemi olan 1940 ile 1950 yılları arasındaki dinlediğim hikayeler hala hafızamda tazeliğini korumaktadır. " köylü milletin efendisidir" sözüne muhatap olan köylülerden dinlediğim hikayeler.
Biz 1980 ihtilalının çocuklarıyız. İhtilal olduğunda ilkokul beşinci sınıftaydık. Babamız ulaşım araçlarının traktör bazen de tabanvay olduğu bir köyden Kemere, bir köyde yetişen çocuğa göre şehre, pazara gitmişti. Hani çocuklar pazara giden babalarının yollarını gözlerler ya, acaba bana babam ne alacak diye? Biz de babamızın yolunu gözlüyorduk. Acaba ne getirdi bize diye? Baktık ki babam pazara satmak için götürdüğü elindeki tavuklarla çıkageldi bir kuşluk vakti. Hal bu ki, şehre zaten ayda bir ya da iki defa gidebilen babam, normalde akşam gelirdi eve; komşularla ve amcamlarla.
O zamanlar babamdan hatırladığım " Oğlum ihtilal olmuş ve askerler yolları kesmiş, bizi şehre sokmadılar, biz de mecburen dönüp geldik" sözleri idi. Yani bizim şeker ve başkaca beklentilerimiz Evren Paşanın demir yumruğuna takılmıştı. Herhalde öbür dünyada helalleşiriz Evren Paşa ile. Tabi ki " ben ihtilal yaptığımda kudretli bir paşa idim, şimdi ise apoletleri sökülen bir erim demez ise!
Tabi biz ihtilalın çocukları oluruz da rahmetli Özal ihtilalın siyasetçisi olmaz mı? Evet, Rahmetli Özal, 1965 li yıllarda Devlet planlama müsteşarlığında Demirel'le birlikte çalışmış, 1977 yılında da İzmir'den MSP adayı olmuştur. Ancak kazanamamıştır. Dedik ya, Rahmetli Özal da ihtilalın çıkardığı siyasetçi.Eğer İzmir'den 'MSP MİLLETVEKİLİ' olsaydı, 1980 ihtilalını yapanlara göre de sakıncalı kişi olarak yasaklı siyasetçisi kervanına katılacaktı. Evren Paşaya göre de 'tabağı pisleyen siyasetçilerden' kader bu işte.
ANAP'ı Kurup 6. Kasım seçimlerine giderken, tek başına iktidar olacağını tahmin etmiyordu. Hedefi bir sonraki seçimlerdi. Paşaların kurdurduğuna inanıldığı TURGUT SUNALP'ın MDP' sinin seçimi alacağına kesin gözüyle bakılıyordu.
Turgut SUNALP seçimi alacağına öyle şartlanmıştı ki, " Bu millet bana oy vermeye mecbur" diyecek kadar kendinden emindi. Ta ki apoletleri sökülmüş paşamızın Rahmetli Özal için " Bu takunyalıya oy vermeyin" demesine kadar. İşte kader böyle bir şey. Bazen sizin önünüzü ve bahtınızı düşmanınızın ya da sevmeyenlerinizin diliyle açıverir.
Gerçekten de öyle olmuştu. Paşamızın bu sözü üzerine millet uyanıverdi ve ANAP'ı Paşamıza rağmen iktidar yapıverdi. Ortaokul yıllarında ' Niçin Rahmetli Özal'ı' çok sevdiğim sorusuna tam bir cevap verebilir miyim bilmiyorum ama sağcı olması en önemli etkendi. Sonrasında ise tonton ve çok sevimli bir amca görüntüsü vardı. Özal'ı sevdikten sonra ise Demirel'e harcadığım zamana her zaman hayıflanmışımdır. keşke gerçek Demirel'i daha erken tanıma fırsatı bulsa idim.
Bir pansiyonda 22 kişi idik. Başımızdaki görevli sormuştu: ' Hangi partiyi destekliyorsunuz"? Diye. Biz üç kişi Rahmetli Özal demiştik, dün gibi hatırlıyorum o anı. Evet üç arkadaş olarak yanılmadığımızın şahidi de yaşadığımız zaman zannedersem. Diğerlerini merak ediyorsanız, onlar da diğer Turgut'a sahip çıktılar.
Rahmetli Özal sıradışı bir siyasetçi idi zamanına göre. Devletin işleyişini çok iyi biliyor ve sistemin nerede tıkandığının da farkındaydı. Tıkalı sistemi nasıl açacağını da gayet iyi bilmekte idi. Ama yetişmiş insan malzemesi yoktu elinde. Şu hatırası çok manidardır: 1979 yıllarda Rahmetli başbakanlık müsteşarı zannedersem. Devlet Planlamanın başında Kemal Cantürk. Japonlar Ülkemizde yatırım yapmak istiyorlar, ama bir türlü bürokrasiyi aşamıyorlar. Rahmetli Özal Kemal Cantürk'ü çağırır ve " Kemal bu yatırım ülkemizin çıkarına değil mi"? Kemal Cantürk' te,"ülkemizin yararına efendim" der. Rahmetli de "peki , neden müsaade edilmiyor"?. Kemal Cantürk , " efendim bürokratik engel var" der. Rahmetli Özal tarihi bir cevap verir: " Kemal bir gün bu ülkeye başbakan olacağım ve bürokrasinin canına okuyacağım".
Evet, rahmetli dediği gibi başbakan oldu ve bürokrasinin de canına okudu. Bürokrasinin belini kırdı ama canı henüz çıkmamıştı bürokrasinin. Kolay mı öyle en az iki yüz yıllık bir geçmişi olan bürokratik ağı ve ağalığı bitirmek.
Rahmetli Özal'ın enteresan cümleleri vardı. TRT de yayınlanan İcraatın içinden adlı konuşmalarını kaçırmamaya çalışırdım. Hiç unutmuyorum, bir programında dedi ki " bu ülkede vatandaş ile devlet hep birbirine şüphe ile bakmıştır, iktisadi meseleleri çözmeden sosyal meseleleri çözemezseniz". Evet bu iki cümle ancak bir sosyoloji ya da toplum bilimci olanların söyleyebileceği sözlerdi. Çünkü bizim siyasetçilerimizin böyle sözler söylemesine alışkın değildi bu toplum o yıllar. Bu cümleler aynı zamanda benim düşünce hayatıma yön veren cümlelerdi.
Toplumun bir parçası gibi, bir ferdi gibi yaşadı ama bir lider gibi düşünerek büyük işlere imza attı. Bazen bir cemaate imam, bazen de kalabalıkta şarkı söyleyen bir siyasetçi idi.
Bazı çok kritik meselelerde çaktırmadan devrim yaptı.Namaz kıldığını ilan etmiyordu ama, namaz kıldığını da kimseden saklama gereği duymuyordu. Gürültüsüz, patırtısız sessizce hacca gelip gitti. Zamanında başörtüsü meselesini çaktırmadan halletti, en azından geçici olarak.
Ülkedeki prangaları kırmanın yolunun serbest ekonomi ve hür düşünceden geçtiğinin farkında idi. Onun için hür teşebbüsün ve özel sektörün önünü açtı. Özel sektöre büyük imkanlar tanıdı.
Her ne kadar bu durumu suiistimal eden, devlet malından beslenen haramzadeler çıksa da bugünler için büyük yatırımlar yaptı. Bürokrasi ve vesayetçi düzenle kıyasıya savaştı. Şanssızlığı yetişmiş kadrosu yok denecek kadar azdı.
Türkiye Cumhuriyetlerini ziyaretinden döndüğünde bir söz söyledi: " Ben Kürt sorununu çözeceğim, bu da benim milletime son hizmetim olsun" dedi.
Sonrası malum öldü mü öldürüldü mü bir muamma. Ama ölümünü bekleyen ne kadar akbabalar varmış. Adeta ölümü ile intikam aldılar yaptıklarından.
Kendisinden önce Oğlum kadar sevdiğim ve ölümüne çok üzüldüğüm dediği Rahmetli Kahveci'nin ölümü, Kürt meselesinin çözümünün askeri yöntemlerle olmayacağı hakkında kendisi ile aynı fikirde olan Eşref Bitlisin şehit edilmesi, ( Nitekim, Sayın Başbakan Davutoğlu şehit edildiğini söylemiştir.).
Daha bitmedi, ölümünden sonra albay Bahtiyar Aydın ve Albay Rıdan' ınn şehit edilmeleri. Bingöl Elazığ arasında korumasız sivil yola çıkarılan 33 Er'in PKK lılarda şehit edilmesi, Madımak oteli hadisesi, Başbağlar'da 33 köylünün katledilmesi ve daha niceleri.
Evet, birileri düğmeye basmıştı ve Özal'ın ölümü ya da öldürülmesi gerekiyordu. Bürokratik vesayete kan KUSTURAN Özal'dan intikam acı alınacaktı. Nitekim de öyle oldu. 28 Şubat, bürokratik vesayetin en acı intikamıydı Özal'dan. Neler kaybettilerse geri aldılar nitekim, en azından kısa vadede.
Değerli okurlar, rahmetli hakkında üç beş kelam edeyim derken bu kadar uzun yazı çıktı ortaya. Cenazesinde ben de vardım, 22 Nisan Perşembe günü olması lazım, İstanbul için tarihi günlerden bir gündü. O konuyu da bir başka yazımıza saklayalım isterseniz.
Rahmetli Özal ölünce, onun gölgesinde Aslan zannettiğimiz nicelerinin çakal olduğunun farkına vardık öyle değil mi dostlar? Kim bilir belki de zamanımızın Aslan zannettiğimiz nice çakallarının da gün gelince çakal olduğunun farkına varırız.
Allah taksiratını affeylesin. Mekanı cennet olsun.
Kalın sağlıcakla sevgili okurlar.
Av. Ramazan YILDIRIM
|
|
|
|
|
2380 Kişi Tarafından Okundu. |
|
Yorum ( 0 )
|
|
|
Kayıtlı Yorum Bulunmuyor. |
|
|
Bu Yazara Ait Diğer Yazılar |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ziyaretçi İstatistikleri |
|
|
|
|
Online |
: |
32 |
Bugün |
: |
1084 |
Dün |
: |
706 |
Toplam |
: |
2072254 |
Ip No |
: |
3.148.104.165 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|