NİÇİN YAZDIM VE NİÇİN BIRAKIYORUM?
Değerli okurlar, bu sitede yaklaşık on aydır gerek ülke siyaseti, gerek yerel siyaset ve gerekse Ülkemizi ilgilendiren konularda yazı kaleme alıp siz okuyucularımızla fikirlerimizi paylaştık.
Her akar suyun , her ırmağın aktığı bir mecra olduğu gibi, her fikrin de aktığı ya da yer bulduğu kendine ait bir zihin dünyası ve bir mecrası vardır.
Siz, dünyanın en mükemmel fikir ve düşüncelerini de söyleseniz, o fikir ve düşünceler kendine uygun zihin dünyası bulamazsa, söyledikleriniz suya yazılmış yazı ya da havaya söylenmiş sözler mesabesinde kalmaya mecburdur.
Bizim bu köşede yazdığımız yazılar ve yazılarımızda değindiğimiz konular, yaklaşık 15 yıldır siyasette gözlemlediğimiz, bazen yaşayarak tecrübe ettiğimiz ya da siyasetin içinde veyahut tabanda olanların söylediklerinden yola çıkarak elde ettiğimiz bilgilere dayalı tespit ve değerlendirmelerdir.
Her duyduğumuzu bu köşeye aktarmadık, her bildiğimizi de yazmadık. Bize gelen bilgileri bir çok yerden doğrulatmadan bu köşeye aktarmadık. Toplumsal olmayan ve en önemlisi de kişisel nitelik ve özellik taşıyan hiçbir konuyu bu köşeye taşımadık. Kişisel husumete dayalı olarak yazı yazmadık.
Bir konu toplumu ve geneli ilgilendiriyorsa, bir mesele, bir problem cemiyete ve topluma en önemlisi de davaya zarar veriyorsa o konu üzerinde yazı yazmaktan da asla çekinmedik.
Normal şartlarda siyasetle uğraşan ve gelecek planı olan insanların bu tür yazılar yazması akıllıca davranış değildir ve bunun da bilincindeyim.
Siyaset en az düşman kazanma sanatıdır, eğer ileride siyasetle ilgili bir planınız varsa. Biz kendi menfaatlerimizden ziyade, davamın ve partimin menfaatleri nelerdir, onu baz aldık. Kendimizin ne kazanacağını değil, davamın ve partimin, Muğla'nın ne kazanacağını düşündük.
Şunun bilincindeydik, Ak Parti herhangi bir parti olmadığı gibi onun lideri ve kurucusu da herhangi bir lider değildi. Ak Parti, bu topraklarda bin yıldır varlık nedenimizi ve dava şuurunu geleceğe taşıyacak bir organizasyon olduğu gibi, onun lideri ve kurucusu Sayın Tayyip Erdoğan da ezilmiş, haksızlığa uğramış kitlelelerin, mazlumların gür sesi idi.
Öyle ki bazen kucağında küçük bir çocukla mutlu, bazen ihtiyar bir teyzemizin gözünde ışık,bazen de bir piri faninin dilinde dua olarak mırıldangığı bir liderdi.
Öyle ki, bazen de kükremiş bir Aslan edasıyla, yeryüzünün en gizemli işlerine imza atan, şerrinden korkulduğu için, en süper güç devletlerin bile yaptıklarına ses çıkarmadığı buyurgan ve ezen İsrail Devletine haddini bildiren bir liderdi. Çıktı ve tarihte eşine çok az rastlanan bir meydan okumayı gerçekleştirdi. Öyle şeyler söyledi ki, sadece muhatabı değil, televizyonları karşısındaki milyonlar şaşırdı.
Evet bir lider, terörist ülke ünvanını almayı haketmiş bir ülke Cumhurbaşkanına " WAN MİNUT" demekte idi. " SİZ ÖLDÜRMEYI İYİ BİLİRSİNİZ" diyerek şımarık çocuğa haddini bildirmişti. Dünya adeta şokta idi. "FÜTURSUZ GÜÇ, ŞIMARIK GÜÇ" o sözler karşısında şaşkın ve bir o kadar da çaresizdi.
Evet lider kolay yetişmediği gibi, lider de kolay olunmuyordu. Hele hele kumar masalarında ağız burun kırdırarak ya da sıcacık ipek ipek yorgan örtünenerk hiç olunmuyordu. Ya da derin güçler veyahut statükonun bekçiliğini yaparak hiç olunmuyordu.
Çile çekmek, kendini vatanın için feda etmek gerekiyordu. Bazen de, bir şiir okuyup sonra da yolunun hapislere düşmesi gerekiyordu. Mümkünse Pınarhisar olacaktı.
Sonra da gazeteler başlık atmalıydı: " MUHTAR BİLE OLAMAZ, SİYASİ HAYATI BİTTİ". Ancak onların hesap edemediği bir şey vardı: Kader, onlar tuzak kurdukça, o yükseldi, onlar oyunu bozdukça, o yeni oyunlar kurdu. Çünkü tuzak kuranların, tuzağına karşı en büyük tuzak kurucu olan Hak Teala yar ve yardımcısı oluyordu. Çünkü niyeti hayır idi. " NİYET HAYIR, AKİBET HAYIR DEMEMİŞLER MİYDİ".
Gidilen, yürünen, her yolun bir bedeli olduğu gibi, dürüst ve ilkeli liderliğin de bir bedeli vardı. İş te Sayın Erdoğan da böyle bir liderliğin bedelini ödemeye hazırdı ve ödedi de.
Nasıl bir bedel ödediğini de 10 -15 yıl önceki fotoğraflarıyla, şimdiki fotoğraflarını karşılaştırıldığında ne demek istediğim ortaya çıkacaktır.
Kendisi ve yönetim kadrosu, taraftarlarını, partisine ve kendine gönül verenleri hiç mahcup etmedi, girdiği her seçimi, bir önceki seçime göre oyunu arttırarak kazanmasını bildi. Kısaca sevenlerinin başı dikdi.
Çılgın değildi ama çılgınca işler yaptı. Ülkedeki statüko ve güç merkezlerine milleti adına savaş açtı. Meşru olmayan, milletin karşısında olan ve en önemlisi de millete rağmen iş yapmaya çalışan her illegal gücün karşısına dikildi ve mücadeleyi milleti ile birlikte kazandı.
İşte tam bu noktada, biz de bu davaya bir nokta kadar da olsa nasıl hizmet edebiliriz düşüncesi ile hareket ederek, Muğla' da Ak Parti neden başarılı değil, hangi hataları yaptı ki oy oranını yükseltemiyor gibi sorulara cevap bulmaya çalıştık.
Gerçekten Ak Parti Muğla' hangi hataları yaptı ki, 2002 yılında yapılan genel seçimlerde %13.17 oy oranını, 2004 yerel seçimlerinde % 31. 930 nasıl çıkarmıştı. Neden Ak Parti Muğla'da 2004 yerel seçimlerinden sonra yerinde saydı? Neden CHP'nin oyu 2004 yerel seçimlerinde %26.262 civarında iken, 2014 yerel seçimlerinde % 45 şere kadar çıktı?
Muğla' da gerek rahmetli Özal ve gerekse DYP dönemlerinde sağ partiler üç vekil çıkarmalarına rağmen, (Hatta eski dönemlerde sağ partilerin dört vekil de çıkardığı olmuştur.) nasıl oldu da % 65 civarında sağ oyların olduğu Muğla sol çizgiye kaymıştır? Eski ANAP ve DYP' nin oylarını neden Ak Parti kendine çekememiştir?
Muğla'nın geldiği noktayı sadece sahil şeridini mi diye geçiştireceğiz? Ya da sosyo ekonomik durumunu mu bahane edeceğiz?
İşte biz yazdığımız yazılarda yukarıdaki soruların cevaplarını bulmaya çalıştık. Yoksa hiçbir Ak Partiliyi bir zan altında bırakma, ona karşı bir savaş açma niyetimiz yoktu. Zaten bu davaya gönülden bağlı insanların kirli ve karanlık işleri asla olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.
Muğla' da Ak Partiyi başarısız kılan sebepler yönünden birçok neden sayabiliriz. ANCAK AK PARTİ'NİN MUĞLA' DA BAŞARISIZ OLMASINDA VE OY ORANINI ARTTIRAMAMASINDA VE EN ÖNEMLİSİ DE PARTİNİN ADINI KULLANARAK,PARTİYE ZARAR VERENLER, BİR ELİN PARMAĞINI GEÇMEYECEK KADAR AZDIR.
Gerçek Ak Partililer harama ve helala dikkat eden insanlardır, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemezler. Bizim de gerçek Ak Partililere bu anlamda hiçbir sözümüz olamaz.
Biz bu ülkede çovallarla kameralar karşısında bankaların içinin boşaltıldığını, 28 Şubat süreci ve sonrasında batık bankaların maliyetinin bu ülkeye 50 milyar doları bulduğunu, ülke dışına milyar dolarlar kaçırıldığını gördük ve yaşadık.
Geçmiş dönemlerde ülkenin nasıl da soyup soğana çevrildiğini, gezi olaylarında kaç milyar dolarımızın gittiğini, 17 ve 25 Aralık operasyonlarının bu ülkeye neye malolduğunu aklıselim insanlar unutmadı ve unutmayacaktır ve unutulmamalıdır da.
Ak Parti camiasına yolsuzluk ve hırsızlık konusunda laf atanlar öncelikle bir aynaya bakmalılar. Kendilerinin mensubu olduğu siyasi zihniyetlerinin bu ülkede yolsuzluk ve soygun anlamında nelere imza attıklarını göreceklerdir.
Ak Parti içinde de samimi olmayan, çıkar ve rant peşinde koşan bir takım asalakar olmuştur ve olacaktır da. Her sistem içinde o tiplere rastlanır . Önemli olan bu tiplere karşı uyanık olup geçit vermemektir. Önceki başbakan Sayın Erdoğan parti içinde ahlaksızca rant peşinde koşanlar için, " BENİM AHIM BU PARTİDE AKÇELİ İŞLERLE UĞRAŞANLARIDIR" demedi mi? Daha ne desin.
Özetle, biz yazılarımızla daha güçlü, daha verimli bir teşkilat nasıl olur, Ak Parti Muğla' da nasıl birinci parti olur sorusuna cevap bulmaya çalıştık.
Birileri memnun olsun ya da birileri rahatsız olsun diye yazmadık, parti daha başarılı nasıl olur sorusuna cevap bulmaya çalıştık.
Bizim yazılarımız, vicdanı körelmemiş ve en önemlisi de önyargılarının kurbanı olup, makul düşünme yetisini kaybetmemiş insanlar için yeterli bir ışık kaynağıdır diye düşünüyoruz.
Tekrar söylüyorum liyakata dayalı bir teşkilatlanmanın olmadığı, teşkilat yapısıyla bu kadar sık oynandığı hiç bir siyasi oluşumda başarı da gelmeyecektir.
Her ne hikmetse, Muğla' da siyasetle uğraşan Ak Aprtililerin önemli bir kısmı varlıklarını diğerlerinin ya da kendilerine rakip olduğunu düşündükleri kişilerin yokluklarına bağladılar bu da acımasız bir rekabeti ortaya çıkardı, bel ki de biraz da ahlaksız bir rekabet.
Diğerini yok sayarak, ya da yok ederek nasıl siyasi başarı gelecek? Kardeşler arasında bu kadar acımasız bir savaşın olduğu başka bir il var mı acaba? Zaten partinin oy oranın belli olduğu bir yerde kendi içinde adam eksilterek başarı nasıl gelir?
Her gelen İlçe yönetiminin ya da İl yönetiminin bir önceki yönetim kadrosunu yok saydığı bir siyasi sistem de başarı nasıl gelecek? Burada bir şahsı değil, işleyen bir sistemi sorguluyorum, arızalı ve aksayan bir sistemi.
Hiçbir Ak Partili temenni etmez ama, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak genel seçimlerde başarısız sonuçlar ihtimaldir ki teşkilatalara yüklenip, onlar görevden alınacak, bu sefer de yeni gelen İl ve İlçe teşkilatları bir önceki teşkilatları yok sayarak hareket edip, yeni bir küskünler ordusu oluşturacağız. Şimdi bu mu yani siyaset ve başarı küskünler ordusu oluşturarak mı gelecek Allah aşkına, biri çıkıp söylesin.
Kadın Kolları, Gençlik Kolları, Ana Kademe İlçe Yönetimi, İl Teşkilatı olarak bu insanları sahaya sürüp, bunca emekten sonra ' SİZ BAŞARISIZSINIZ' diyerek insanları partiye ve daya küstürerek siyasi başarı geldiği görülmemiştir.
Ola ki vakti zamanı geldiğinde, mevcut teşkilatlar görev değişikliğine uğradığında, yeni gelen teşkilatlar, eski teşkilat üyelerini yok saymak gibi bir lüksleri olmamalı. Şu anda ki mevcut teşkilatlarda Ak Parti'ye gönül vermiş ve geçmişinde Partiye hizmet etmiş herkesi kucaklamalıdır. Çün ki koltuklar geçici ve başka türlü başarı da gelmeyecektir.
Bizim Partimiz de her kese bir yer vardır, yeter ki samimi olalım. Şadi Pirci'yi yok sayarak, İbrahim Uğurlu'yu yok sayarak, Tamer Topal'ı yok sayarak, Milastan Mustafa Şahbazı yok sayarak, Bodrum'dan eski İlçe başkanını yok sayarak, Marmaris'ten Kadem Mete'yi yok sayarak, Datça'dan eski İlçe başkanlarını yok sayarak, merkez İlçededen Mustafa Çelebi'yi yok sayarak, Kavaklıdere'den İsa GÜN'ü yok sayarak , Ula eski ilçe başkanını yok sayarak, Kemer'den Fatih Doğru'yu yok sayarak ya da Fethiye'den geçmiş dönem ilçe başkanlarını ve burada isimlerini tek tek saymayacağım bel ki de isimlerini hatırlayamadığım, Ak Partimizin kuruluşundan bu yana çok önemli görevler ifa etmiş ve partimize gönül vermiş partilileri yok sayarak siyaset üretemeyiz ve başarılı da olamayız .
Çünkü değişmez kuraldır, " BAŞKALARINI YOK SAYARAK YÜRÜNEN YOLLARDA DEVRAN GELİR BAŞKALARI DA SİZİ YOK SAYAR".
Ak Parti'nin şarkısını hatırlayalım, orada da beriltildiği gibi, Ak Parti halkasında herkese yer vardır. Yeter ki sabretmesini bilelim.
Ekip çalışmasını bilen, bölen değil, birleştirici olan, kirli iş ve ilişkilere bulaşmamış, her arkadaşımızı kucaklamalıyız ve başarılı olmak için, yeni bir dönem başlatmalıyız.
Evet Ak Parti içinde bir barış sağlanmalı ve yeni bir ruh inşa edilmeli Muğla'da.
İzmit ilimizi örnek alalım. Kocaeli'nin kurucu Il başkanı Nihat Ergün bakan oldu sonrasında.Şu andaki mevcut Büyükşehir Belediye başkanı kuruculardan. Fikri Işık partinin eski İl başkanı ve şimdi ise bakan. Kısaca kocaelide şunu görüyoruz, hiç kimsenin emeğinin zayi edilmediği bir Ak Parti teşkilatı.
Sonuç olarak Bir partide başarılı olmanın yolu birlik ve beraberlikten geçmektedir. Insan kazanarak ve güvene dayalı bir birliktelik.
Bu anlamda biz her ne kadar kendi içimizdeki bir takım aksayan ve arızalı noktaları yazdık isek de tek amacımız Partimizin Muğla'da başarılı olması içindi. Sürçü lisan ettik ise Afvola.
Şimdiden sonra seçimlere kadar çok mecbur kalmadığım müddetçe parti içi eleştiriyi bir kenara bırakarak, birlik ve beraberlik içinde nasıl başarılı oluruz, onun gayreti içinde olacağım.
Sonuç olarak vicdan muhasebesi yapan her namuslu insan gibi ben de başarının yollarını bulmak ve katkı asğlamak için yazılarımı kaleme aldım.
Herkes önce kendi vicdanına sonra da Allah'a hesap verecektir.
ŞUNU DA HERKES BİLSİN Kİ ÜÇ BEŞ ÇÜRÜK ELMA İLE KOSKOCA BİR DAVA HİÇBİR ZARAR GÖRMEZ.
Ben öyle inanıyorum ki, herkesin susmayı tercih edip, içten içe homurdanmaktan öteye bir şey yapmadığı zamanda, (Elinden geldiği kadar yanlışları dillendirenleri ve düzeltmeye çalışanları tenzih ederim.) yazdıklarım en azından vicdanın sesi olarak kabul edilir ve hesabımız kolay olur.
Sevgi ve Muhabbetle kalın.
Av. Ramazan YILDIRIM